Selim Prostat Büyümesi
Benign Prostat Hiperplazisi (BPH), prostat bezinin iyi huylu büyümesi olup; idrar yapma ile ilgili çeşitli şikayetler ile sonuçlanan bir hastalıktır. Hastalığın görülme sıklığı yaş ile doğru orantılı olarak artmaktadır. 40-49 yaşları arasında %13-45 sıklıkla görülürken; 50-70 yaşları arasında %50-63 arasında prostat bezinin iyi huylu büyümesine bağlı hafi, orta ya da şiddetli derecelerde işeme şikayetleri ortaya çıkabilir. Hastalığın nedenleri tam olarak bilinmemekle birlikte ailesel ve genetik faktörler ile erkeklik hormonu olan testosteronun, BPH gelişiminde etkili olabileceği düşünülmektedir. BPH'nın, sigara ve alkol kullanımı ile olan olası ilişkisi tam olarak ortaya konulabilmiş değildir.
Hastalığın tanısı; hasta şikayetlerinin değerlendirilmesi ve sonrasında yapılacak muayene ile ortaya konulabilir. Tüm bunların dışında; kan ve idrar tahlilleri ile idrar akım hızının ölçüldüğü testler ve üriner sistemin detaylı ultrasonografik değerlendirmesi de tanının konulmasında gerekli olabilir.
Fizik muayene sırasında makattan uygulanan ve prostat bezinin kıvamı, büyüklüğü ve üzerinde yer alan nodül yapıları konusunda önemli bilgiler veren ‘Prostat Tuşesi’ son derece önemli bir tanı basamağıdır. Buna karşılık, Prostat Tuşesi tek başına Prostat ile ilgili büyümenin iyi ya da kötü huylu olduğu hakkında kesin bir karar verilmesi konusunda yeterli değildir. Bu muayenenin sonrası, 40 yaşın üzerinde bulunun tüm erkeklerde yılda bir kez olmak üzere serum PSA (Prostat Spesifik Antijen) ve free PSA ölçümlerinin yapılması gereklidir. İlk kez yapılan değerlendirmede yaşa göre normal/üst sınırda değerleri bulunan hastalarda ya da aile hikayesinde birinci dereceden akrabalarında prostat kanser öyküsü bulunan olgularda; PSA/free PSA değerlendirmesi 6 ayda bir kez olmak üzere tekrarlanarak uygulanmalıdır.
PSA değeri tek başına kansere spesifik bir gösterge olmayıp; prostat bezine spesifik bir enzimdir. Normal değerlerin üstünde saptanan tüm olgularda prostat kanseri olduğunu söylemek söz konusu değildir. Yapılan çalışmaların sonuçlarına göre ‘İyi huylu Prostat büyümesi’ saptanan olguların yaklaşık olarak %28’inde PSA yüksekliği tespit edilmiştir. Bununla birlikte yaşa göre serum PSA değerleri yüksek olan, free PSA/PSA oranları %15’in altında tespit edilen ya da parmakla yapılan prostat muayenesinde şüpheli sertlik ya da nodül saptanan olgularda ayırıcı tanının kesin olarak konulabilmesi amacıyla; ultrasonografi eşliğinde ‘Prostat Biyopsisi’ uygulanmalıdır.
Hastalık genellikle alt üriner sistem ile ilişkili şikayetlerin ortaya çıkması sonrası gelişmektedir. Şikayetler genellikle obstrüktif ve irritatif semptomlar olmak üzere iki ana grupta değerlendirilebilir. Obstrüktif şikayetler zayıf idrar akımı, idrara başlamakta zorlanma, işeme süresinin uzaması, ıkınarak idrar yapma, idrarın son kısmında damla damla idrar gelmesi ve idrarın tam olarak boşalmaması hissidir. Bazı hastalarda, idrarın hiç yapılamaması ve idrar torbasının şişmesi ile karakterize ‘Retansiyon’ tablosu gelişebilir. Bu durum genellikle hastanın idrar yapmayı uzun süre ertelediği durumlarda ya da alkol alımı sonrası gelişebilir. İdrarını yapamayan ve şiddetli ağrının geliştiği tam tıkanıklık olgularında birikmiş idrar; idrar yoluna ya da karın alt bölgesinde yerleştirilen özel sondalar ile boşaltılır.
İrritatif şikayetler; gece uyanıp idrara çıkma, gündüz sık idrara çıkma, idrar yaparken yanma ve idrar kaçırma şikayetleri olarak sıralanabilir.
BPH hastalığının ilaç ile tedavisi birçok hastada mümkün olabilmektedir. İlaçlar etki mekanizmalarına göre; prostatı gevşeten ve hacmini küçülten ilaçlar olmak üzere iki grupta ele alınabilir. Prostatı gevşeten ilaçlar yan etki profilleri genellikle daha az ve kabul edilebilir düzeydedir. Bu grup ilaçlar genellikle prostat hacminin çok büyük değerler ulaşmadığı olgularda tercih edilmektedir. Ortalama 1 aylık süre ile kullanım sonrası, şikayetlerin anlamlı derecede azalması beklenebilir. Bu sürede herhangi bir fayda görülmediği taktirde, hastaların ameliyat adayı olması olasıdır. Bu ilaçlar BPH hastalığının ‘dinamik komponenti’ olarak tanımlanan prostat bezinin kasılması tablosuna karşı etki ederek, özetle prostatı gevşeterek idrar akımının normal düzeylere gelmesini sağlamaktadır. İkinci grupta yer alan ilaçlar; prostat bezinin hacmini küçülterek etki eden ilaçlardır. Genellikle prostat hacmini büyük olduğu; yani BPH’nın ‘statik komponenti’nin etkin olduğu olgularda tercih edilirler. İlk grupta yer alan ilaçların aksine, ilacın etkisinin ortaya çıkması 6-9 ay gibi sürelerde gerçekleşmektedir. Bu tür ilaçların sertleşme sorunu ve cinsel isteksizliğe neden olabildiği rapor edilmiştir.
İlaç tedavilerinden fayda görmeyen olgularda, hastaların ve hastalığın özellikleri göz önüne alınarak, açık cerrahi ve endoskopik yöntemlerden birisi seçilerek cerrahi girişim uygulanır. Tüm yöntemlerin başarı oranları genelde yüksek olmakla birlikte; günümüzde ‘Altın Standart’ tedavi olarak kabul edilen yöntem TUR-P (Transuretral Prostat Rezeksiyonu)’dur. Bu yöntem endoskopik (kapalı sistem) bir cerrahi teknik olup; hastanın vücudunda herhangi bir kesi uygulamak gerekli değildir. İdrar yolunda ilgili cihazlar ile bölgesel ya da genel anestezi altında uygulanan operasyonda; prostat dokusu kesilerek küçültülmektedir. Bu işlem için değişik enerji kaynakları kullanılmakla birlikte ‘Elektrik enerjisi’ kullanılarak yapılan operasyonlarda; cerrahi başarı ve hasta memnuniyetinin daha yüksek oranda gerçekleştiği bildirilmektedir. Elektrik enerjisine alternatif olarak lazer, ısı ve yüksek yoğunluklu ses dalgaları da kullanılabilmektedir.
Sözü edilen bu cerrahi yöntemlere alternatif olmak üzere, bazı hastalarda balon ile genişletme ya da stent ile daralmış yolun açılması tedavileri de uygulanabilir.