Geç Başlayan Hipogonadizm
Geç başlayan hipogonadizm; birçok araştırmacı tarafından ‘Andropoz’ olarak tanımlanmış olmakla birlikte, günümüzde bu tanımın en azından biolojik açıdan yanlış olduğu bilinmektedir. Günümüzde bu klinik tablonun özellikle yaşlanan erkeklerde ‘Testosteron’ hormonunun tedrici olarak azalmasıyla ortaya çıkan bir klinik tablo olduğu kabul edilmektedir. Klinik tablonun yaşlanma ile birlikte; hormonal değişikliklere paralel olarak ortaya çıkan duygusal ve fiziksel değişiklikler ile karakterize bir hastalık olduğu ortaya konulmuştur. Ortaya çıkan klinik tablonun birincil sorumlusu serum ‘Testosteron’ düzeyinin düşmesi olup; başka hormonal değişiklikler de sürece eşlik edebilmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılmış geniş kapsamlı bir çalışmada; 30 yaşın üzerindeki erkelerde her bir yıllık yaşlanma sonrası serum ‘Testosteron’ düzeylerinde; bir önceki yıl ile karşılaştırıldığında yaklaşık %1 oranında azalma meydana geldiği gösterilmiştir.
Testosteron düzeylerinin düşmeye başlaması ile birlikte, kemik ve kas kitlesinde azalma ve bu etkilerin doğal sonucu olarak göbek çevresinde yağlanma artışı, şeker hastalığına eğilim ve metabolik sendrom ile sonuçlanabilen bir süreç başlamaktadır. Günümüzde çok sayıda bilimsel çalışmanın sonuçları; metabolik sendromun en önemli nedeninin; hipogonadizm olduğunu ortaya koymuştur. Vücut kitle indeksi normal sınırların üzerinde olan şişman ve sertleşme sorunu yaşayan erkeklerin çok önemli bir bölümünde ‘Testosteron’ düzeylerinin normal sınırların altında olduğu ortaya konulmuştur. Günümüzde, sertleşme sorunun en önemli nedeni olarak bilinen, penisin damarsal ve sinirsel yapı bozukluklarına neden olan şeker hastalığı, yüksek kan yağ oranları gibi hastalıkların ve ek olarak sürece eklenen düşük ‘Testosteron’ hormon düzeylerinin, bir ‘Kısır Döngü’ yaratmak suretiyle, erektil disfonksiyon tedavisini daha da zor hale getirdiğini bilinmektedir.
Güncel bilimsel çalışma sonuçları; erektil disfonksiyon şikayetiyle başvuran ve ilaç tedavisi uygulandığı halde başarılı sonuç elde edilemeyen önemli sayıda hastada; Testosteron hormon eksikliğinin ortaya konulduğunu göstermiştir. Sözü edilen hastalarda Testosteron eksikliği tedavi edildikten sonra; daha önceden ilaç tedavilerine yanıt alınmayan hastalarda, tedaviye yanıt alınabilir hale gelindiğini ortaya konulmuştur. Tüm bu gerçeklerden dolayı, 50 yaş üzerinde cinsel fonksiyon bozukluğu nedeniyle başvuran olgularda hormonal değerlendirme yapılması gereklidir. 40-70 yaşları arasında yer alan erkeklerde ‘Geç Başlayan Hipogonadizm’ görülme sıklığının %15-20 civarında olduğu bildirilmektedir.
Hastalığın tanısı genellikle hastaların şikayetleri ve buna bağlı olarak yapılan laboratuar çalışmalarının sonuçlarına göre konulmaktadır. Hastalar genellikle; azalmış cinsel istek, sertleşme sorunu, cinsel memnuniyette azalma, sabah saatlerinde kendiliğinde oluşan penis sertleşme sıklık ve düzeyinde azalma, boşalma gecikmesi/olmaması, kas zayıflığı, saç ve kıl dökülmesi yanında; bıkkınlık, depresyon, hayattan zevk alamama, erken saatlerde uykuya dalma, konsantrasyon bozukluğu, motivasyon eksikliği gibi psikojenik şikayetler ile başvurabilirler. Tüm bu şikayetlerin kısmen ya da tamamen varlığı ile birlikte, yapılan serum Testosteron ölçümlerinde normal sınırların altında bir değerin varlığı ile hastalık tanısı konulur.
Tanı konulan olgularda eksik olan hormonun yerine konulması tedavinin temel yaklaşımını oluşturur. Tedavi seçenekleri ağızdan, cilt üzerine uygulanan, kas içine enjekte edilen ya da ağız içine uygulanabilen ilaç preparatlarından oluşmaktadır. Tüm bu tedavi seçeneklerin çeşitli avantaj ve dezavantajları olduğundan, hastaya en uygun seçenek; hekim önerisi ve hasta tercihi göz önüne alınarak kararlaştırılır. Tedavi sırasında dikkat edilmesi gereken en önemli nokta; tedaviye uygun olmayan hastaların tedavi öncesi titizlikle araştırılıp tespit edilmesidir.
Genel olarak prostat kanser tanısı konulmuş ya da şüphesi olan, uyku apne sendromu bulunan ve orta-ağır selim prostat büyümesi tanısı konulmuş hastalarda dışarıdan ‘Testosteron Hormon Tedavisi’ uygulanmamalıdır. Tüm bunlara ek olarak; tedavinin uygulandığı hastalar, prostat kanser riski, selim prostat büyümesi ve serum yağ düzeyleri ile kan hücrelerinde oluşabilecek istenmeyen düzey artışları açısından yakından takip edilmelidir. Tüm erektil disfonksiyonlu olguların yaklaşık %1.7-35’inde, hastalık nedenin hormon düzensizliği olduğu rapor edilmiştir. Genellikle, testosteron olarak bilinen erkeklik hormon düzeyinde ortaya çıkan düşüklüklerin; erkeklerde cinsel istekte azalma, kas güçsüzlüğü, yorgunluk ve motivasyon bozukluğu gibi psikojenik bozukluklar ile sertleşme problemine neden olduğu bildirilmektedir. Buna karşılık serum Testosteron değeri normal sınırların altında tespit edilen ve daha önceden bildirilen şikayetlere sahip erkeklerde; eksik hormonun tedavi ile yerine konulması ile hastaların şikayetlerinde tamamen düzelme sağlanabilmektedir.